Hapşırma, vücudumuzun çeşitli nedenlerle kendini koruma mekanizması olarak ortaya çıkan bir tepkidir. Ancak günümüzde sıklıkla tartışılan bir konu, gözlerimiz açıkken hapşırmanın mümkün olup olmadığıdır. Bilim dünyasında bu soruya birçok yanıt verilmekte olup, uzmanların da görüşleri bu konuda farklılık göstermektedir. Hapşırmanın temel mekanizmasını anlayarak, gözlerin kapanmasının bu süreçteki rolünü incelemek, konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
Hapşırma, burnun ve boğazın tahrişi sonucu meydana gelen istemsiz bir refleks tepkisidir. Genellikle alerjenler, virüsler veya bakteriler gibi dış etmenlerin varlığında ortaya çıkar. Vücut, bu yabancı cisimleri temizlemek amacıyla hapşırmayı tetikler. Süreç, burun ve boğazdaki sinir uçlarının uyarılması ile başlar. Beyin, bu uyarılara yanıt olarak diyafram ve diğer solunum kaslarını harekete geçirir, böylece hapşırma meydana gelir.
Birkaç aşamadan oluşan bu mekanizma, burnun içini kaplayan mukus tabakasının da önemli bir rol oynamasıyla gerçekleşir. Tahriş edici bir madde burna girdiğinde, mukus miktarı artar ve bu durum hapşırma refleksini tetikler. Bu genel bilgiye sahip olduğumuzda, hapşırma sürecinin gözlerin açılması ya da kapanmasının pek de önemi olmadığını düşünebiliriz.
Uzmanlar, gözlerin açıkken hapşırmanın aslında mümkün olduğunu belirtmektedir. Ancak bu, bireyler arasında değişkenlik gösterebilir. İnsan vücudu, birçok refleks ve tepkiyi tek seferde başarıyla gerçekleştirebilme kapasitesine sahiptir. Hapşırma sırasında gözlerin kapanması sorunu, genetik faktörlerden ve kişinin bireysel reflekslerinden kaynaklanabileceği gibi, tahrişe neden olan etmen de büyük rol oynamaktadır.
Bazı insanlar hapşırma sırasında gözlerinin otomatik olarak kapandığını belirtirken, diğerleri gözlerine herhangi bir etkisi olmadan hapşırabilmektedir. Yapılan araştırmalara göre, gözlerin kapanması, vücudun savunma mekanizması olarak kabul edilen bir davranıştır. Bu durumda hapşırmanın gözleri açarken yapılmasının olasılığı olsa da, çoğu insan reflex olarak gözlerini kapatma eğilimindedir.
Özellikle güneş ışığına karşı bazı insanlar, gözleri açıkken hapşırma teşebbüsünde bulunduklarında zorluk çekmektedir. Bu durum, “güneş hapşırma refleksi” olarak bilinir. Bu refleks, genel olarak genetik bir yatkınlık sonucu ortaya çıkmaktadır ve bazı kişilerin güneş ışığına maruz kalmaları durumunda hapşırmalarını teşvik edebilmektedir. Dolayısıyla, gözlerin açık bir şekilde hapşırabilme yeteneği, bireyden bireye değişkenlik gösterebilir.
Bunun dışında, bazı durumlarda gözlerimiz hapşırma sırasında açılsa bile gözyaşı bezleri harekete geçer; bu da hafif bir rahatsızlık hissi yaratır. Hapşırma esnasında gözlerin kapanmasının bir diğer nedeni ise, vücut otomatik olarak gözleri koruma mekanizmasını devreye sokmayı tercih etmesidir. Bunun sonucunda, bütün göz kapakları ve etrafındaki kas grupları birlikte hareket eder ve yani hapşırma sırasında gözler genellikle kapanır.
Sonuç olarak, gözler açıkken hapşırmak mümkün olsa da, bireylerin çoğu refleks olarak gözlerini kapatmaktadır. Kimi insanlar ise her iki durum arasında geçiş yapabilir. Sonuç olarak, gözler açıkken hapşırma yeteneği, vücut mekanizmalarının karmaşıklığı ve bireysel farklılıklara bağlıdır. Bilim dünyası bu konuda daha fazla inceleme ve araştırma yaparken, bize düşen ise efsanelere değil, bilimsel verilere dayanarak bu tür konuları değerlendirmektir.
Unutulmamalıdır ki, hapşırmanın birçok sağlık konusu ile ilişkisi bulunmaktadır ve eğer hapşırmanız sürekli hale gelirse veya başka belirtilerle beraber oluyorsa, bir sağlık uzmanına danışmakta fayda vardır. Bu sayede, hem hapşırma isteğimizin nedenlerini öğrenebiliriz hem de genel sağlık durumumuzu korumak için gerekli önlemleri alabiliriz.